21 Mayıs 2010 Cuma

Sen Kimin Genel Başkanısın Kemal!..

Ortaya çıktığı günden bu yana, belki daha doğru ifade ile ortaya atıldığı günden bu yana Kemal Kılıçdaroğlu'nu izliyorum. Konuşmalarının ne kadar köşesiz, yuvarlak ve genelleme içediğini görüyorum. Proje olarak ifade ettiği şeylerin hemen hepsinin bugün mevcut iktidar tarafından uygulanıyor olması ise ilginç bir durum. Ana muhalefet partisinin liderliğine soyun(durul)muş birisinin ya bunlardan haberi yok, ya da söylediklerinin uygulamada bugünkü sonuçları doğuracağının farkında değil. Tabii bu her iki durumda vahim.

Medyada kendisini allayıp pullamakta. Biz geçmişte de ne allanıp pullananları gördük. Bugün onların yerlerinde yeller esiyor.

Kemal Sunal'ın meşhur Tosun Paşa filminde bir sahne vardır. Çakma Tosun Paşa gerçek Tosun Paşa ile karşılaşınca; " Sen kimin paşasısın İbram" diye sorar. Kılıçdaroğlu'nun haddinden fazla allanıp pullandığını, pazarlandığını görünce filmdeki bu diyaloğ geldi aklıma. İçimden sen kimin Genel Başkanısın Kemal diye sordum.

İşin espri yanı bir tarafa göreceğiz bakalım Kılıçdaroğlu'nun ne yapacağını, ne yapmayacağını. CHP'yi nasıl bir rotaya oturtacağını. İlginç bir durum var ortada. Şayet CHP bugünkü duruşuyla devam ederse bu ülkede asla iktidar yüzü görmeyecek. Değiştiği takdirde ise CHP, CHP olmayacak. Statükocuların içinden çıkmak zorunda oldukları durum bu. Her halukârda durumları iç açıcı değil.

14 Nisan 2010 Çarşamba

PHOTOSHOP GÜNÜN İPUCU BİLGİLERİNİ YAKINDA YAYINLAMAYA BAŞLAYACAĞIM

Küçük konu başlıkları altında, gerekli olanlarda görsel olarak da destekleyeceğim ipuçlarını yayınlayacağım. Bunlar için "ders" ifadesini kullanmak istemiyorum. İşin gerçek üstadlarına hakaret sayarım bunu. Benimkisi bana gerekli olduğu gibi, birilerine de gerekli olursa noktasından hareketten ibaret. Photoshop dersi vermeye kalkışıp, haddimi aşmak istemem.

Hazırlıklara başladım. İnşallah yakında ilk konuları buraya aktarmış olurum.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Cihan Aktaş Taraf'taki yazısının sonunda şöyle soruyordu bugün.

"İftar sofralarının baş konukları, yoksulluğunu bildirmeyen müminler olmalı değil mi? Ramazan günleri bize kendilerini bildirmekten sakınan yoksulları tanıma kavrayışını kazandırıyor mu?"

Bu satırları okuyunca bir kaç gün önce duyduğum bir iftar daveti hikayesi geldi aklıma. İftar menüleri ile epeyce ünlenmiş bir restorana iftar davetine gitmiş ailenin hanımı şöyle demiş:

" Amaan, gittik gitmesine de masraf. Şimdi bizim de davet etmemiz gerekiyor, eve davet etsem uğraşamam, mecbur bir restoranda iftar vereceğiz, en az iki bin lira gidecek."

Bunu duyduğum zaman önce güldüm. Sonra "geçmiş olsun" dedim. Ardından da, 'İftar niyetine akşam yemeğiniz afiyet olsun' diye ekledim. Ramazan ikliminde mutlaka iftarın anlamına uygun sofralar kuruluyor. Ancak, iftar niyetine akşam yemeklerinin de maliyet katlanmalarına, gösterişlere, israflara tanıklığımızda malesef bir gerçek. Ne diyelim: Afiyet Olsun!..

2 Eylül 2009 Çarşamba

Goethe, "insan kendini yalnızca insanda tanır" demiş.
Ama sanırım bunu kendi çağının insanlarını dikkate alarak söylemiş.
Yoksa yaşadığımız çağın insanlarında bırakın kendimizi tanımayı, insanlığımızdan
utanacak durumdayız.
Bloğumda yayınladığım ilk yazımın daha keyifli olmasını dilerdim. Ancak, burada
kurulacak iletişimdeki ana unsurun insan olduğunu düşününce Geothe'nin sözü
geldi aklıma. Ve devamında da böyle gelişti yazdıklarım.
Tabii toptancı bir anlayışla tüm insanları da aynı kefeye koymak istemiyorum.
"İnsanlar" diyorsam da mutlaka istisnası vardır. Müstesna insanlar da vardır
yaşadığımız çağda. İyiki de varlar. Yoksa hepten yaşanmaz olurdu dünya.
Kendimizi tanıyacağımız, aynamız olacak insanlara selâm olsun.